-Bütün diğer değerler insan haysiyetine hizmet ettikleri ve bunun davasını sürdürdükleri ölçüde değerlidir. Başka insanlarda insalığı öldürerek hayatta kalmaya çalışan kişi, kendi insalığının ölümünden sonra hayatta kalmış demektir. – Zygmunt Bauman
-Mahremiyet bize hayatlarımızın kontrolünün elimizde olduğu duygusun verir.
-Günümüzün dünyasında ekran teknolojilerinin ve sokak kameraları, banka kartları, dijital işlemler, sosyal paylaşım ağları gibi kitle gözetim araçlarının yaygınlaşmasıyla, insan her yerde”görülür ve yoklaması alınabilir” bir varlığa bürünmüştür.
-Ölüm, hastalık, mutluluk, yediğimiz yemek, buluştuğumuz insan ve daha onlarca konu “Görünüyorum o halde varım!” düsturunca başka insanların tüketimine açılmış durumdadır.
-Bilgi, iktidar için en önemli dayanaktır.
-İstihbarat eksenli bir devlet, kişisel kontrol hissimizi yok ederek panorama kültürünü yaygınlaştırır.
-Demokrasilerin temel görevi, muktedirin şeffaflığını sağlarken güçsüzüm mahremiyetini de korumak olmalıdır.
-Bireyselliği terk etmek, düşünce yeteceğini de teslim etmek demektir. Sen benliğine yabancılaşırsan ötekine de yabancılaşırsın.
-Düşmanımdan ne kadar farklı olduğumu düşünürsem o kadar aynı olurum, ne kadar aynı olduğumu düşünürsem o kadar farklılaşırım.
-Dil acımasızlaşıyor, yöntemler ahlaksızlığın dibini buluyor. amaca ulaşmak için her yolun mübah kabul edildiği yeni bir kötülük dili galip geliyor. Buna psikolojide mazlumun zalimle özdeşleşmesi deniyor. İbni Haldun da “Mağluplar galipleri taklit eder.” demişti. Kötülük dilinden arınmak için bize acil bir hemhal oluş, bir ihtimam ahlakı gerekiyor.
-Türkiye için köktenci bir empati ve merhamet hamlesi, parmaklarımızı ötekinin yaralarını işaret etmekten alıkoyduğumuz gün başlayacaktır.
-Hayal devrimcidir.
-Dedikodu ve söylenti, ötekine duyduğumuz nefretin dayanağı, kendi davamızdaki haklılığımızın bir ispatı, doğru yolda olduğumuzu teyit eden bir şen maneviyat haline getirilebilir.
-Siyasetin rasyonalitesi aşınıyor. Toplumsal sermaye tükeniyor. Duygu ve algı yönlendirmesine dayalı söylenti siyaseti, akla hitap eden proje siyasetinin yerini alıyor. Böyle bir ortamda gerçekler değil sadece inançlar çarpışıyor.
-Aidiyetler Savaşı
-Ötekine duyduğumu öfke ve nefret benliğimizin iradesini ele alır ve onun onun galip gelme ihtimali, ruhumuzu korku ve kaygıyla doldurur.
-Birbirimizi sevmeye ihtiyacımız var. İnsan insanın kurdu değildir bizim irfanımızda. İnsan insanın yurdudur.
-Başkaları için döktüğümüz gözyaşı çabuk kurur.
-Soma faciası hiç beklemiyorken bizi kendi karanlığımızla yüzleştirdi. Ocakların o büyük karanlığından sağ kurtulan madencilerin sözleri ve irfanı, ruhlarımıza adeta ışık tuttu ve asıl karanlığın bizim içimizde olduğunu gösterdi.
-Türkiye’nin kutupları, rasyonel olanın değil, işlenmemiş duyguların işbaşında olduğu politik bir iklimin meyvesi.
-“Meğer yeraltı zenginliği dediğimiz, bu madencilerin ta kendisiymiş.”
-“Yarattığı sorunları çözemeyen bir uygarlık yoz bir uygarlıktır, ilkelerini hile ve aldatma uğruna feda eden bir uygarlık ölmekte olan bir uygarlıktır.” – Cesaire
-Çıkarcı anlayışın değer eksenli anlayışa galip gelmesi işte tüm mesele bu.
-Uzalaşma eğer kimileri için ötekinde kaybolma anlamına geliyorsa, buna kokuşmuş uzlaşma demek daha yerinde olur. Yozlaşmadan uzlaşmak ise ötekini kendi içinde eritmeksizin ve onun içinde erimeksizin, başkalığımızı koruyarak birbirimizi tanımakla mümkün.
-Başkalığımızın işaretlerini silmeden de farklılığa izin verebilir ve benzerliğimizi takdir edebiliriz.
-Devlet terörüyle ölen insanların, bireysel terör eylemleriyle öldürülenlere göre yüz bine bir oranında.
-Mürekkep kokan sokaklardan ilham almak….
-Savaşan bir grupta bireysel vicdan buharlaşır.
-Mesela geçmişe dönmek ve oradan kendimize bugün yoksun olduğumuz değerleri çıkarıp yapıştırmak değil, burada ve şimdi kalarak kendimizle yüzleşmek, olmak cesaretini gösterebilmektir. Hakikat yaralar, yalan ise öldürür.
-“Sömürgecilik, halkların kendilerini ifade kudretinin ellerinden alınmasıdır. Onların kendilerini, bildikleri biçim ve dilde hikaye edebilmelerinin önüne geçilmesi ve onun yerine bir ezber dayatılmasıdır.” Edward Said
-Bellek çoğu zaman bugünden kurduğumuz bir inşadır ve geçmişi de bugünün bilgi, tercih ve anlatılarını destekleyecek şekilde hatılama eğilimindeyizdir.
-Geçmişi susturmak sadece bugünü zehirler.
-Tarih her milletin iniltileriyle dolu. İniltilerin önceliği yoktur. Her acı, insalığın acısıdır.
-Farklılık tehdit değil tekliftir. Birbirimizin bakış açısı hikaye ve sesleriyle zenginleşme teklifi.
-İyi bir sohbetin amacı onu anlamak ve ondan öğrenmektir, onu değiştirmek değil.
-Mülteciler aslında yer değiştiriyor değildiri yeryüzündeki yerlerini yitiriyorlar.
-Batının küresel riyakarlığına karşı, diyolojik bir ahlakla hareket…
-Sen kimsin? Hangi hikayenin bir parçasısın?
-Sadece kanaatkar olabildiğimizde yeterince sahip oluruz.
-Maddi çıkarların diğer toplumsal hedeflerin önüne geçtiği ve onlara boyun eğdirdiği bir kültürel sisteme materyalizm diyoruz. Nesnelerin bizi mutlu kılacağına dair batıl bir inanç. İhtiyaç duymadığımız bir şeyin fazlası da sizi mutlu kılmaz.
-Maddecilik, komşumun evime adımını attığı anda kendisini eksik ve değersiz hissetmesinden duyduğum sevinçtir.
-Mutluluk halinin peşinde olmak…
-Mutluluk endüstrisi, güçlüye zayıfın haklarını hatırlatmak yerine zayıfa güçlü olmayı dayatır.
-İnsan yolculuğu, tevazuyla aydınlanan bir farkındalık serüvenidir.
-Hikikimori – Ekran Köleliği
-Görmek ve bakmak aynı değil. Görmekle etrafımızdaki dünyayı gözlemler, onun farkına varırız. Bakmakla dünyaya bir anlam -veririz. Göz görür, bakış ise toplumsal olarak inşa edilir.